- Kekemelik | Terapist Seçerken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
- Kekemelik terapisine başlamaya karar verdiyseniz serinin ilk yazısını okudunuz, motivasyonunuz olduğuna ve kekemeliğiniz için bir adım atmaya karar verdiniz demektir. Tebrikler! Şimdi ikinci en önemli konu terapisti nasıl seçeceğinizdir. Eminim hepiniz Instagram’da, Youtube’da hatta sokaktaki reklam tabelalarında kekemelikle ilgili birçok yazıya veya ilâna denk gelmişsinizdir. Peki bunlardan hangisinin sizin için doğru olduğuna nasıl karar vereceksiniz? Terapist seçimi, kekemelik terapisinde çok önemlidir. Terapistle olan uyumunuz ve uygulanan teknikler, terapinizi şekillendirecek ve terapinin verimini büyük ölçüde değiştirecektir. Peki size en uygun ve doğru terapisti nasıl seçersiniz? 1. Diploma Terapist seçerken göz önünde bulundurmanız gereken en önemli madde terapistin eğitimidir. Terapistinize şikayetinizi bile anlatmadan önce diplomasını, hangi üniversiteden ve hangi bölümden mezun olduğunu sormanız çok önemli. Bunu sorarken ayıp olur mu diye düşünmenize gerek yok, eğitimine güvenen bir terapist size gönül rahatlığıyla eğitimi ile ilgili detayları verecektir. Ne yazık ki yıllar boyunca alakasız meslek grupları kekemelikle ilgili çalışmış (!) hatta bir meslek sahibi bile olamamış kişiler, kekemeliği tedavi edeceklerini söyleyerek kurslar açmış ve umut tacirliği yapmışlardır. Maalesef günümüzde de bu tarz yerler varlığını sürdürmektedir. Her çağdaş ülkedeki gibi ülkemizde de Dil ve Konuşma Terapisi lisans bölümü bulunmaktadır. Bu lisans programında da danışanlara bilimsel yöntemler uygulanmaktadır. Gitmeyi planladığınız kurum ve kişilere mutlaka diğer işlerinizde olduğu gibi, konu hakkındaki ehliyetinin yani diplomasının sorulması gerekir. Nasıl ki tıp diploması olmayan birinin size kalp ameliyatı yapmasına izin vermeyeceğiniz gibi; ilişkilerinizi, işinizi ve psikolojinizi, kısacası hayatınızı büyük ölçüde etkileyen kekemeliğiniz için de diplomalı bir dil ve konuşma terapistinden yardım almanız çok önemlidir. Bu sayede hem hayal kırıklığı yaşamamış hem de bu tarz para tuzaklarına düşmemiş olursunuz. Ayrıca bu tarz yerleri denemek, her yolu denedim ama kekemeliğimde bir ilerleme olmuyor diye düşünmenize sebep olup, kekemeliğinizi ve hayatınızı olumsuz şekilde etkileyebilir. Terapistiniz; Dil ve Konuşma Terapisi veya Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı diplomasına sahip olmak zorundadır. Farklı bir meslek grubu, kekemeliğinizle ilgili size herhangi bir müdahalede hatta öneride bile bulunamaz. 2. Terapi Bitişi İçin Süre Verilmemesi Evet, terapi sürecine başlarken bu terapinin süresinin ne kadar süreceğini merak ediyor olmanız kadar doğal hiçbir şey yok. Bir de reklam tabelalarında, sosyal mecralarda maruz kaldığımız; "14 günde kekemeliğe son!" yazılarıyla, tedavi için bir süre belirtilmesini bekliyor olabilirsiniz. Kekemeliğinizin değerlendirilmeden, kekemelikle ilgili oluşan duygu düşünceleriniz bilinmeden ve daha sizi tanımadan bir süre verilmesi sizce mantıklı mı? Eğer bir kişi; daha sizi görmeden terapi için bir süre verdiyse ("Tamam tamam, 1 ayda hallederiz bu sorunu" gibi) lütfen oradan koşarak uzaklaşın. Kimse kekemeliğinizi, kekemelikle ilgili duygu ve düşüncelerinizi, kekemelik hikayenizi ve daha birçok unsuru bilmeden ne yapmanız gerektiğini söyleyemez. Terapi programı bireyseldir ve kişiye göre hazırlanmalıdır. Terapi programı bireysel olduğu için, süre de kişiden kişiye göre değişmektedir. 3. Klinik Uyum Terapistin diplomasını gördünüz, hala sorgulama süreciniz bitmiyor. Terapi bir süreçtir ve bu süreç boyunca sorgulanması gereken önemli noktalardan biri de klinik uyumdur. Terapi devam ediyor ama "olmayan bir şeyler var" gibi hissediyor olabilirsiniz. Terapist, danışan ve ailenin uyum içinde çalışması, danışanın kekemelikle ilgili duygu düşüncelerini terapistine rahatça ve güvenerek anlatması, ailenin aklına takılan sorulara yanıt bulması ve kişiler arasında uyum olması çok önemlidir. Klinik uyumun olmadığı durumlarda, terapilere katılmak istemeyebilir veya terapiden çıkınca mutlu hissetmeyebilirsiniz. Böyle bir durum yaşıyorsanız, bu durumu düşünmeniz ve nedenlerini sorgulamanız gerekir. Mutlu olmadığınız bir ortamda bir şeyler edinmeniz ve kendinizi açmanız çok zor olacaktır. Böyle bir sorunu çocuğunuz yaşıyorsa, neden seanslara katılmak istemediğini çocuğunuza sorabilir, bu durumu terapistinizle paylaşabilir ve bu durum hakkında neler yapmanız gerektiğini tartışabilirsiniz. Çözüm, çocuğunuzu zorla seansa götürmek değildir. Bu tarz sorunları ve aklınızdakileri terapistinizle paylaşıp bir çözüm yolu arayabilirsiniz. Böylesi durumlarda uygulanan yöntemin değiştirilmesi, terapi sıklığı/süresi değişikliği veya terapist değişikliği çözüm olabilir. 4. Uygulanan Teknikler Terapide ne tür teknikler uygulanıyor? Bu teknikleri günlük hayatınızda uygulayabiliyor musunuz? Kekemelikle ilgili duygu ve düşüncelerinize terapi seanslarında yer veriliyor mu? Eğer terapi seansında sürekli şiir/kitap okuyup, nefes egzersizi çalışıyorsanız, güncel olmayan teknikleri deniyorsunuz demektir. Terapi seanslarında bilimsel ve güncel çalışmaların uygulanması gereklidir. Güncel ve bilimsel yaklaşımlarda sesli kitap okumak, ağız içine kalem koyarak okuma yapmak, nefes egzersizleri veya mum üfleme vb. yoktur. Şu an bilimsel ve güncel yaklaşımlar; kişinin kekemeliğini tanıması, kekemelikle ilgili duygularını/düşüncelerini tanıması, günlük hayatta uygulanabilir konuşma tekniklerinin kullanımını içerir. Güncel ve bilimsel yaklaşımların uygulanmadığı durumlarda; "Ne yapsam bende işe yaramıyor!" düşüncesiyle kişilerde umutsuzluk görülebilir. Bu umutsuzluk, kekemeliği ve kaçınma davranışlarını artırarak kişinin sosyal ilişkilerde zorluk yaşamasına sebep olabilir. Bu yüzden terapi süreci boyunca uygulanan tekniklerin üzerinizde nasıl bir etki yarattığını izlemeniz ve bu izlenimlerinizi terapistinizle paylaşmanız gereklidir. Şehrinizde size uygun bir dil ve konuşma terapisti yoksa veya terapi almak istediğiniz terapist başka bir şehirdeyse online terapiyi düşünmenizi öneririm. Online terapi ile ilgili aklınızda soru işareti varsa ilgili yazıyı okuyabilirsiniz. Bu yazıyla ilgili soru ve düşüncelerinizi yorumlarda belirtebilirsiniz.
Devamını oku
- Çocuğunuzun Kekeme Olması Sizin Suçunuz Olabilir Mi?
- "Kesin benim yüzümden oldu, sesimi o kadar yükseltmemeliydim." "Eşimle kavgamıza şahit oldu, o yüzden kekelemeye başladı." "Şehir dışına çıktım, çocuğum beni özledi, o yüzden kekeledi. Bu yüzden herkes beni suçluyor." Çocuğunuz kekelemeye başladığında, yukarıdaki suçlayıcı düşünceleri aklınızdan geçirmiş veya çevrenizden sizi suçlayacak ifadeler duymuş olabilirsiniz. Bu tarz suçlayıcı düşünceler, aile üyeleri arasındaki ilişkiyi kötü yönde etkileyip çocuğunuzun kekemeliğine yardımcı olmayı zorlaştırabilir. Çocuğunuz kekemeyse haklı olarak, kendinize sorduğunuz ilk soru "Ne oldu da akıcı konuşan çocuğum kekelemeye başladı?" olmuş olabilir. Aslında bu soruyu merak eden sadece siz değilsiniz. Bu soru, yüzyıllardır insanlar ve bilim insanları tarafından sorulmuştur. Antik Yunan'da kekemeliğin dil kuruluğundan dolayı olduğu düşünülürken, 19. yüzyıla gelindiğinde konuşma düzeneğinde bir sorun olduğu düşünülmüş ve ağız içine aparatlar(Bkz: Şekil 1) hazırlanıp, kekeme kişilere kullanım için önerilmiştir. Günümüzde ise eski teorilerin yerini gen çalışmaları ve nörolojik görüntüleme çalışmaları almıştır. Şekil 1: Solda, Gardner tarafından 1899'dan dile yapay olarak ağırlık eklemek için bir cihaz vardır (Amerika Birleşik Devletleri patent numarası 625,879). Sağda, 1912'den Peate tarafından daha karmaşık bir konuşma cihazı vardır (Birleşik Devletler patent numarası 1.030,964). Tabii aileler de bu soruyu farklı şekillerde yanıtlamaya çalışırlar. Bazı aileler kendilerini, eşlerini veya ev hayatlarını suçlarken, bazı aileler de korku, heyecan gibi psikolojik faktörleri sebep olarak görürler. Peki gerçekten kekemelik ebeveynler yüzünden mi ortaya çıkar? Eminim hepimizin ev hayatında bazı tartışmalar, ses yükselmeleri ve anlaşmazlıklar olmuştur. Eğer kekemelik, sizin ev hayatınızda yaşadığınız bir tartışmadan, boşanma sürecinden veya anlaşmazlıklardan dolayı ortaya çıkmış olsaydı, çoğu çocuk kekeme olmaz mıydı? Tıp dünyası, hastalıklardaki “sebepler” ve “tetikleyiciler” arasında ayrım yapmaya başlamıştır.Sebep, hastalığın veya bozukluğun altında yatan temel iken; tetikleyici, bozukluğa yatkın kişilerde bozukluğu tetikleyen / semptomun ortaya çıkmasına neden olan şeydir. Kekemeliğin sebebi şu anda bilinmemektedir. Yapılan araştırmalarda sebeplerin, genetik faktörler ve beyin anatomisinde ve aktivitesinde görülen farklılıklar olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle günümüzdeki çalışmalar, genetik ve nörolojik faktörler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Genetik çalışmalar; mutasyona uğrayan genlerin analizi, aile hikayeleri ve ikiz çalışmaları kullanılarak sürdürülmektedir. Yapılan çalışmalarda, kekeme insanların ailesinde de kekeme birinin olma olasılığı %30-%60 arasında değişirken; kekeme olmayan insanların aile hikayesinde bu skor %10'dan daha aza düşmektedir. Yapılan ikiz çalışmaları da bu çalışmaları desteklemektedir. Yapılan bu çalışmalar genetik faktörün önemini gözler önüne sermektedir fakat kekemeliği tek başına da genetik faktörlerle açıklayamamaktadır. Yani; ailenizde daha önce kalp hastalığı veya şeker hastalığı geçirmiş birisi varsa, sizin de bu hastalıkları geçirme riskiniz vardır ancak %100 kalp hastası olacaksınız diyemeyiz. Kekemeliğin genetikle açıklanmasını da buna benzetebiliriz. Bazı aileler çocukları kekelemeye başladığında yaşadıkları bir stres olayını kekemeliğin sebebi olarak kabul eder. Aslında bu stres olayları sebep değil, tetikleyicidir. Buradaki en önemli nokta, tetikleyici faktörlerin kontrolümüzde olmadığıdır. Yani altta yatan durum tetiklenmeye duyarlıysa (çocuğunuzun kekemeliğe yatkınlığı varsa), sizin iradenize bağlı olmadan ortaya çıkacaktır. Evet, rahatça bir nefes alabilirsiniz. Şu ana kadar görünen o ki; suçlu ne sizsiniz ne eşiniz ne de çocuğunuz. Ama çocuğunuzun kekemeliğine yardım etmek sizin elinizde. Çünkü kekemelik sizin ya da aileniz yüzünden başlamasa da ruh hali, duygu durumu ve aile düzeni gibi faktörler kekemeliğin artmasında ve azalmasında önemli rol oynar. Yazı hakkındaki görüşlerinizi aşağıdan yorum yaparak / beğenerek gösterebilirsiniz. Çocuğunuzun kekemeliğine yardımcı olabileceğiniz 5 ipucunu da bu yazıda okuyabilirsiniz. Bu yazıyı hazırlarken faydalandığım referanslara da aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Devamını oku
- Çocuğum Konuşmuyor. Ne Yapmalıyım?
- Çocuğunuz 2 yaşına geldi ama hala her şeyi işaretlerle, bağırarak anlatıyor ve derdini bir türlü sözcüklere dökemiyor olabilir. Çevrenizdekiler "Bekle, konuşur." diyor ama siz içten içe telaşlanıyor ve ne yapacağınızı bilemez bir halde bu yazıyı okuyor olabilirsiniz. Bu yazıda, çocuğunuz konuşamıyorsa neler yapabileceğinizi 3 maddede inceleyeceğiz. Çocuklar doğmadan önce sizinle iletişim kurmaya çalışır. Doğduktan sonra da bu iletişim kurma şekli çeşitlenerek devam eder. Göz teması kurmaya, sizinle birlikte gülmeye, nesneleri işaret etmeye, sesler ve sözcükler çıkarmaya başlar. Yani deneyimlerini sizinle paylaşmaya çalışır. Bazı çocuklar bu iletişim basamaklarının bazılarında sorun yaşayabilirler. Yaşadıkları sorun; bazen hiçbir sebebe bağlı değilken, bazen farklı sendromlar ve etmenlere bağlı olabilir. Siz de çocuğunuz size derdini anlatamadıkça endişelenip, kelime kartları alıp kelime öğretmeye çalışıyor veya hangi uzmana başvuracağınızı bilmiyor olabilirsiniz. Gittiğiniz uzmanlar "4 yaşına kadar bekleyin." veya "Kreşe gönderin düzelir." demiş de olabilirler. Hatta bazı uzmanlar ise nefes egzersizi, mum üfletme, balon şişirme ve dudak yalama gibi çok yanlış, hiçbir etkisi ve bilimsel yönü olmayan yöntemleri çocuğunuz üzerinde denemiş de olabilir. Peki bu düşünceler ve sizin evde yaptıklarınız doğru mudur? Doğru yaklaşımlar nelerdir? 1. Kelime Kartlarını Söyletmeye Çalışmayın! Kendinizi çocuğunuzun yerine koyun. Evde size sürekli bir şeyler öğretmeye çalışan biri olsa ne hissederdiniz? Dil; kartlarla, kartları tekrarlatarak veya harfleri öğreterek edinilmez. Peki dil nasıl edinilir? Dil, doğal ve eğlenceli bir ortamda edinilir. Yani çocuğunuza elma resmi gösterip "Bak! Elma. Haydi sen de söyle." diyerek çocuğunuza hem sözcük öğretemezsiniz hem de çocuğunuzun sıkılmasına sebep olursunuz. Siz sıkıldığınız bir ortamda yeni şeyler öğrenmeye açık olur musunuz? Çoğu insanın ve çocuğunuzun da cevabı "Hayır!" olacaktır. Peki kelime kartları yerine ne yapmalısınız? Çocuğunuzla gerçek bir elma keserken "Aaa elma. Imm tatlı." girdilerini verip, çocuğunuzun elmanın dokusuna dokunmasına, tadını almasına ve tat duyusuyla sözcüğü birleştirmesine izin verebilirsiniz. 2. Uzun Cümleleri Kısaltın. Çocuğunuzla nasıl konuştuğunuza hiç dikkat ettiniz mi? Terapide ebeveynlerde en sık gözlemlediğim şey, çocuklarıyla konuşurken çok uzun cümleler kurmaları oluyor. Düşünün; sadece sesler çıkaran, daha sözcük kullanmayan 2 yaşında bir çocuğunuz var ve basket atmaca oynuyorsunuz. Basket atarken de amacınız eğlenmek değil. Tabii ki renkleri öğretmek. "Haydi mavi topu atalım. Haydi bakalım mavi topu potanın içine at." gibi uzun cümleler kurduğunuzda sizce çocuğunuz hangi kelimeye odaklanmalı, hangi kelimeyi üretmeyi denemeye çalışmalı? Çocuğunuzun işi biraz zor değil mi? Haydi çocuğunuzun işini biraz kolaylaştırıp çözümü bir formül şeklinde yazalım; "çocuğunuzun söyleyebildiği sözcük + 1 sözcük". Bu formülü uygulayarak sesler ve sözcükleri birleştirerek çocuğunuza model olabilirsiniz. Yukarıdaki örnekten yola çıkarsak "Haydi mavi topu atalım." yerine; "Hoop, at!", "Aaaa, düş!" girdilerini eğlenceli bir ses tonuyla sunarak, çocuğunuzun ses çıkarmayı denemesi için bir fırsat yaratmış olursunuz. Yolda yürürken "Ağacın dallarına bak, çok uzun değiller mi?" demek yerine; "Aaa, Aaağaç. Uuuuzun dallar. Cik cik cik, kuş." şeklinde girdiler vermeyi deneyebilirsiniz. Çocuğunuzun dil gelişimini desteklemek için kullandığınız dilin sayıca ve içerik bakımından zengin olması gereklidir. Ama bu kullandığınız dilin karmaşık, sıkıcı ve sürekli öğretici olması gerektiği anlamına gelmez. Çocuğunuza uzun bir olay anlatmak istiyorsanız cümlelerinizi bölerek, söylediğiniz şeye işaret ederek ve konuşma hızınızı yavaşlatarak yapabilirsiniz. Yolda yürürken arabalar hakkında bahsedebilirsiniz. "Kırmızı arabaya baksana çok hızlı gidiyor." demek yerine arabayı işaret ederek "Düt düt! Araba. Kırmızı, kırmızı araba. Uuuu! Çok hızlı" gibi. 3. Zaman Kaybetmeden Dil ve Konuşma Terapistinden Randevu Alın. Yukarıda anlattığım her madde, yanlış bir yöntem uygulamamanız için hazırlanmış "ilk yardım müdahalesi" gibidir. Asıl yapmanız gereken bir "ambulans" çağırmaktır. Yani, bir dil ve konuşma terapistine gitmektir. Maalesef bazı aileler yanlış bilgilendirmelerle, çocuklarının konuşmasını 5-6 yaşına kadar bekleyerek zaman kaybediyorlar. Beyin gelişiminde, ilk 3 yaş kritik dönem olarak adlandırılır. Yani ilk 3 yaşta başlayacağınız terapinin, çocuğunuza ve size olan verimi daha yüksek olacaktır. O yüzden çocuğunuzun iletişim kurmakta zorlandığını fark ettiğiniz ve endişelerinizin başladığı noktada, bir dil ve konuşma terapistinden değerlendirme randevusu almak çok önemlidir. Değerlendirme seansında; çocuğunuzun dil gelişimi becerileri değerlendirilerek, terapiye ihtiyaç duyup duymadığına karar verilir. Eğer terapiye ihtiyaç duyulursa çocuğunuza özgü bir yol planı hazırlanır. Bu yazı hakkındaki görüşlerinizi aşağıdan yorum yaparak / beğenerek gösterebilirsiniz. Çocuğunuzla etkili konuşmanın püf noktalarıyla ilgili de "Peki Nasıl Konuşalım?" serisinin ilk yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Devamını oku
- Çocuğumun Konuşması Anlaşılmıyor. Ne Zaman Uzmana Başvurmalıyım?
- Çocuğunuz, farklı bir ortama girdiğinde çevredekilerden "Ne diyor?" sorusunu sıklıkla duyuyor ve ne yapacağınızı, kime başvuracağınızı bilmiyor olabilirsiniz. Bu yazımızda anlaşılırlık problemini inceleyeceğiz. Çocuklar, konuşmayı hata yaparak ve hatalarını düzelterek öğrenirler. Erken dönem çocuklukta, çocuğunuzun bazı sesleri üretemediğini ve sözcükleri yanlış söylediğini fark etmişsinizdir. Hatta bu, size çok tatlı bile gelmiş olabilir. Son dönemde bazı ünlülerin, çocuklarının yanlış söylediği kelimeleri dövme yaptırdığını da görmüşsünüzdür belki. Peki bu yanlışlar ne zaman bitmeli ve biz ne zaman endişe duymaya başlamalıyız? Her sesin belli bir edinim zamanı vardır. Bazı sesler erken dönmede edinilirken (/t/, /p/), bazı sesler (/r/) ise daha geç dönemde edinilir. Yani çocukların, sözcüklerde ve seslerde yaptığı hataları belli bir yaşta düzeltmesi beklenir. Bazı çocuklar bu aşamada zorlanıp hatalı üretimler yapmaya devam ediyor ve yardıma ihtiyaç duyuyor olabilir. Yaşa uygun olmayan görülen bu hataların bütününe "sesletim ve ses bilgisi bozukluğu" adı verilir. Peki, hangi yaşta bu hataları normal olarak görmeyiz? Çocuğunuz; 2 yaşına geldiyse konuşma anlaşırlığının yaklaşık %50 oranında anlaşılır olmasını bekleriz. 3 yaşına geldiğinde bu oranın %75'e yükselmesini bekleriz. Yani çevredekiler ve siz çocuğunuzu rahatlıkla anlıyor olmalısınız. 4 yaşına geldiğinde bu oranın %100'e yakın olmasını bekleriz. Yani çocuğunuzun anlaşılırlığı bir yetişkin anlaşılırlığı kadar olmalıdır. Eğer bu yaşlarda bir gecikme olduğundan dolayı endişe duyuyorsanız, bir dil ve konuşma terapistine başvurarak detaylı bir değerlendirme talep edebilirsiniz.
Devamını oku
- Çocuğunuz Kekelemeye Başladıysa 5 Maddede Ne Yapmalısınız?
- Bir sabah uyandınız ve daha önce hiç kekemeliği olmayan çocuğunuzun kekelemeye başladığını fark ettiniz. Bu durumdan dolayı endişelenip, ne yapacağınızı, nasıl davranacağınızı bilememeniz çok doğal. Bu yazıda, çocuğunuz kekemeyse nelere dikkat etmelisiniz ve ne yapmalısınız konusunu inceleyeceğiz. Kekemelik, genellikle 2-6 yaşında ortaya çıkan ama neden ortaya çıktığı tam olarak bilinmeyen bir konuşma bozukluğudur. Çevremde kekemelikle ilgili sıklıkla "çocuğum korktu, kavgamızı gördü, nazar değdi kekelemeye başladı." gibi hurafeler duyuyorum. Bu hurafelerin kesinlikle bilimsel bir karşılığı yoktur. Yani, çocuğunuzun kekeme olmasında sizin veya bir başkasının suçu yoktur, diyebiliriz. Kekemelik, nedeni tam olarak bilinemediği için gizemini hala sürdürmektedir. Yapılan son araştırmalar; kekemeliğin nörolojik faktörleri üzerinde durmaktadır. Çocuğunuz bir anda kekelemeye başladıysa endişelenebilir ve çocuğunuza iyi geleceğini düşündüğünüz için kekelediğinde "yavaş ol, önce düşün sonra konuş." gibi önerilerde bulunuyor olabilirsiniz. Kekemeliği çocuğunuzun dikkat çekmek için yaptığı bir davranış olarak adlandırıyor veya biraz bekleyelim kendiliğinden geçer, diye düşünüyor da olabilirsiniz. Peki bu yaklaşımlar doğru mudur? Doğru yaklaşımlar nelerdir? 1. Çocuğunuz Konuşurken "Yavaş ol, sakin konuş." Gibi Önerilerde Bulunmayın Kendi konuşmanızı yavaşlatmak veya önceden ne söyleyeceğinizi düşünmek size iyi gelebilir. İyi niyetli bir şekilde size iyi gelen bir şeyi çocuğunuza da öneriyor olabilirsiniz. Ama ne yazık ki, kekemelikte yavaş olmak, sakin kalmak her zaman da mümkün olmayabileceği gibi her zaman işe de yaramaz. Kekemelik farklı bir durumdur. Üstelik bu tarz uyarıları duyan çocuklar, konuşmasının kötü olduğunu düşünerek zamanla daha az konuşmaya başlayabilir, konuşurken üzerlerinde bir iletişim baskısı hissedecekleri için kekemelikleri daha da artabilir. 2. Yenilikleri Önceden Haberdar Edin Çocuğunuzla birlikte öğlen bir arkadaşınıza gideceksiniz. Bunu gitmeden hemen önce değil de iki üç saat öncesinden veya belliyse bir gün öncesinden çocuğunuza söyleyebilirsiniz. Böylelikle çocuğunuz yeniliğe karşı kendi duygularını hazırlamak için zaman bulabilir. Duygularını ve düşüncelerini önceden hazırlamak çocuğunuzun kekemeliğini de olumlu yönde etkileyebilir. 3. "Hadi Hadi!"den Uzak Durun Hayatınız veya iş temponuz yoğunsa evden çıkış anlarınızda, bir yere yetişmeye çalışırken kendinizi sürekli "Hadi! Hızlı olalım, geç kalacağız." derken bulabilirsiniz. Hayat temposunun hızlanması, kekemeliği artırabilir. Bu maddeyi uygulamak, haklı olarak, çoğu aile için zor olabilir. Temponuzu yavaşlatmakta zorlanıyorsanız, önceden haber verme stratejisini kullanabilirsiniz. Mesela; sabah evden çıkma anlarında kaos yaşıyor olabilirsiniz. Bu anlarda çocuğunuzla bir gece önceden kıyafetlerinizi belirlemek, evden çıkış saatiniz hakkında konuşmak, kahvaltıda ne yiyeceğinizi belirlemek işinizi kolaylaştırabilir. 4. Konuşmanızı Yavaşlatın Çocuğunuz kekelediğinde çocuğunuza yardımcı olmak istiyorsanız, göz temasını bırakmadan, çocuğunuzun sözünün bitmesini bekleyerek ve kendi konuşmanızı yavaşlatarak destek olabilirsiniz. 5. Dil ve Konuşma Terapistinden Randevu Alın Yukarıda anlattığım her madde, yanlış bir yöntem uygulamamanız için hazırlanmış "ilk yardım müdahaleleri" gibidir. Asıl yapmanız gereken bir "ambulans" çağırmaktır. Yani bir dil ve konuşma terapistine gitmektir. Bazı uzmanlar, çocuğunuzun kekemeliğinden 6 ay sonra bir uzmana gitmenizi önerebilir. Ben, çocuğunuzun kekemeliği başlar başlamaz bir dil ve konuşma terapistine gitmenizi doğru buluyorum. Çünkü siz kekemelikten endişelendikçe çocuğunuz bunu ister istemez jest ve mimiklerinizden bile fark edecek, bir sorun olduğunu anlayacak ve kekemeliğinden kaçmaya çalışacaktır. Bu durum, çocuğunuzun kekemelikle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelere kapılmasına yol açabilir. Bu yüzden, bir dil ve konuşma terapistine giderek çocuğunuzun kekemeliğinin hangi seviyede olduğunu, hangi noktalarda endişelendiğinizi ve neler yapabileceğinizi en erken zamanda öğrenmeniz çok önemlidir. Yukarıda okuduğunuz maddeleri bir dil ve konuşma terapistine başvurmadan önce, yanlış müdahalede bulunmamak için uygulamak önemlidir. Çocuğunuza ve hayatınıza uygun bir şekilde terapi almak için dil ve konuşma terapistine başvurarak, sürecin kendiniz ve çocuğunuz için daha kolay geçmesini sağlayabilirsiniz.
Devamını oku
- Online Terapi Nedir? Sizin İçin Uygun Mu?
- Bulunduğunuz şehirde bir dil ve konuşma terapisti yok. Bu yüzden online terapi almak istiyor veya bulunduğunuz şehirde yol ve zamandan tasarruf etmek için çocuğunuzun online terapi almasını istiyorsunuz. Ama aklınızı kurcalayan bazı sorular var: Online terapi, yüz yüze terapi kadar etkili olur mu? Çocuğum online terapide dikkatini toplayabilir mi ve terapi etkili olur mu? Online terapi almak zaman kaybı mıdır? Yüz yüze terapi daha mı etkili, daha mı iyidir? Bu yazıda, yukarıdaki sorulara cevap bulabilirsiniz. Covid-19 salgınıyla birlikte birçok işimizi online bir şekilde halletmeye başladık. Bazılarımız iş yerimizde online bir şekilde çalışma hayatına geçtik. Hatta çocuklarımız online bir şekilde okula gitmeye başladı. Bu durum hepimiz için normalleşti. Tabii durum böyle olunca online terapilerin de uygulanma sıklığı arttı. Online terapi, danışan ve terapistin internet teknolojisini kullanarak, farklı platformlarda terapi yapmasıdır. Online terapinin etkililiği uzun yıllardır araştırılmakta ve bazı ülkelerde yoğun bir şekilde online terapi uygulanmaktadır. Bizim ülkemizde Covid-19 salgınıyla birlikte online terapiye bakış açısı değişmiş ve online terapiye ilgi artmıştır. Peki online terapi size uygun mudur? Uygunluğunu nasıl anlarsınız? Bu sorunun cevabı için aşağıdaki maddelerle, kendi isteklerinizi karşılaştırabilirsiniz. 1. Uzman Bulunduğunuz şehirde ilgili konuyla ilgili bir uzman yoksa veya sizin beğendiğiniz ve terapi almak istediğiniz uzman şehir dışındaysa, online terapi sizin için mantıklı olabilir. 2. Tasarruf Bulunduğunuz şehirde bir uzman var ama siz zamandan ve paradan tasarruf etmek istiyor, bir yerden bir yere giderken yolda zaman geçirmek, yol parası vermek istemiyor olabilirsiniz. Böyle düşünüyorsanız, online terapiyi deneyebilirsiniz. 3. Bulunduğunuz Ortam Online terapiye bağlanacağınız yer en önemli noktalardan biridir. Online terapi yapacağınız yer terapi yapmak için uygun bir yer mi bunu analiz etmeniz gereklidir. Analiz ederken; I. Çevresel gürültüler, ortamın sakinlik seviyesi II. Rahat bir ortam Bulunduğunuz ortamda duygu ve düşüncelerinizi terapiste anlatırken başkaları da bu anlattıklarınızı duyacak diye tedirgin hissediyor musunuz? Eğer bu maddelere cevabınız evet ise online terapinin etkililiği sizin için daha düşük olabilir. Tam tersi yönde, online terapi yapılacak yer kendinizi daha güvende hissettiriyor ve düşüncelerinizi daha rahat paylaşabileceğinizi düşünüyorsanız, online terapiden etki almanız daha muhtemeldir. Bir yetişkin olarak online terapi almak istiyorsanız, bu sizin için çok avantajlı olabilir. Eğer evinizde terapiye gireceğiniz sakin bir ortam, telefon / bilgisayar ve internet varsa online terapi sizin için çok etkili olabilir. Yüz yüze terapiye gelirken karşılaştığınız yol masrafı, zaman kaybı, yorgun bir şekilde seansa gelme durumlarını yaşamadan etkili bir şekilde seanslarınızı sürdürebilirsiniz. Kendi yetişkin danışanlarımın büyük bir oranı aynı şehirde olmamıza rağmen, yukarıda saydığım sebeplerden dolayı online terapi almak istiyorlar. 4. Şikâyetiniz Çocuğunuz için online terapiyi düşünüyorsanız; çocuğunuzun şikâyeti, dikkat süresi, ilgi alanları ve çocuğunuzun online terapi hakkında düşüncelerinin analiz edilmesi önemli yer tutar. Bazı vaka gruplarında (kekemelik, hızlı konuşma bozukluğu, ses bozukluğu) çocuklarla birebir seanslarımı gerçekleştirirken, bazı vaka gruplarında (gecikmiş konuşma, sesletim ve ses bilgisi bozuklukları) seans sırasında ebeveynlerin desteğini almam gereken bazı noktalar oluyor. Bu durumda, çocuğunuzla önce bir ön görüşme seansı gerçekleştirerek, çocuğunuz online terapide fayda sağlayabilir mi, çocuğunuzun ilgi alanları neler ve çocuğunuz online terapi hakkında ne düşünüyor gibi sorulara cevap bularak çocuğunuza ve size özel bir şekilde karar alıyorum. Yani online terapinin avantajlı olduğu birçok durum var. Online terapinin size uygun olup olmadığını, bir ön görüşme seansı oluşturarak uzmanınızla birlikte belirleyebilirsiniz.
Devamını oku
- Çocuğunuz Bazı Harfleri Söyleyemiyorsa Neler Yapabilirsiniz?
- Çocuğunuz konuşurken /r/, /s/, /k/ gibi bazı konuşma seslerini üretemediğini gözlemliyor ve bu durumda ne yapmanız gerektiğini bilmiyor olabilirsiniz. Hatta "Okula başlayınca / okumayı öğrenince geçer." diye düşünüyor veya çevrenizdekiler bu tarz tavsiyeler veriyor olabilir. Bu yazıda, çocuğunuz bazı harfleri üretemiyorsa doğru yaklaşımlar nelerdir başlığını 3 maddede inceleyeceğiz. Çocuklar konuşmayı hata yaparak ve hatalarını düzelterek öğrenirler. Konuşma seslerinin belirli dönemde yanlış üretilmesi normal kabul edilirken (3 yaşındaki bir çocuğun /r/ sesini üretememesi gibi), belirli dönemlerde (5 yaşındaki bir çocuğun /r/ sesini üretememesi) hatalı kabul edilir. Bazı çocuklar hatalı üretimler yapmaya devam ediyor olabilir. Peki çocuğunuza nasıl yardım edebilirsiniz? 1. Doğru Üretim İçin Çocuğunuzu Zorlamayın Çocuğunuzun yanlış söylediği kelimeleri heceleterek veya tekrar tekrar söyleterek doğru üretimi duymaya çalışıyor olabilirsiniz. Tekrarlı üretimler yaptırmak çocuğunuzun sizinle iletişim kurmak istememesine, sürekli kontrol edildiğini hissetmesine yol açabilir. Çocuğunuza kelimeyi doğru söyletmeye çalışmak yerine, doğru üretimi farklı ortamlarda ve hafif vurgulu bir şekilde üreterek yardımcı olabilirsiniz. Mesela "kedi" ye "tedi" diyen bir çocuğu ve o çocuğa sunulan iki farklı yaklaşımı ele alalım; I.Yaklaşım Ç: "Anne, tediye bat" A: "Neye bakıyım, anlamadım? Ke-di mi? Hadi sen de söyle! Keedi" II. Yaklaşım Ç: "Anne, tediye bat." A: "Aaaa, ne kadar tatlı kedi. Tüyleri yumuşacık kedi. Sence kedi acıkmış mıdır?" Sizce hangi yaklaşımla hem çocuğunuzla iletişiminiz kuvvetlenmiş hem de doğru üretime maruz bırakmış olursunuz? En önemlisi kendinizi çocuğunuz yerine koyduğunuzda, size hangi yaklaşımla yaklaşılmasını isterdiniz? 2. Okula Başlamayı Beklemeyin! Maalesef, kliniğe başvuran ailelerden en sık duyduğum şey "Okula başlasın geçer dediler ama geçmedi." ifadesidir. Çocuğunuzun sesleri üretememesindeki sebep okuma-yazma bilmemesi değildir. Bazı sesleri üretemeyen çocuklar okula başladığında, yazım hataları, okumayı anlamakta zorluk ve akademik başarıda zorluklar görülebilir. Üstelik akranları çocuğunuzun söylediğini net olarak anlayamadığı için, çocuğunuz sosyal ilişkilerde de sorun yaşayabilir. Bu yüzden bu hataları fark ettiğiniz anda bir uzman desteği almak çok önemlidir. 3. Dil ve Konuşma Terapistine Başvurun Yukarıda anlattığım her madde, yanlış bir yöntem uygulamamanız için hazırlanmış "ilk yardım" gibidir. Asıl yapmanız gereken bir "ambulans" çağırmaktır. Yani bir dil ve konuşma terapistine gitmektir.
Devamını oku
- Kekemelik | Terapi Almanın 1. Kuralı: Motivasyon
- Kekemelik terapisine başlamak istiyor ama bir türlü cesaret edemiyor veya terapinin size fayda sağlayıp sağlamayacağını kestiremiyor olabilirsiniz. Veya önceden kekemelik için gittiğiniz kursların, denediğiniz yöntemlerin işe yaramadığını düşündüğünüz için terapiye inanmıyor ve terapi almak istemiyor da olabilirsiniz. Eğer daha önce kekemelikle ilgili bir kursa veya terapiye gidip, işe yaramadığını düşünüyorsanız ilgili yazıyı okuyabilirsiniz. Bu yazımızda terapinin 1. kuralı olan "motivasyon" konusunu ve terapi sürecinde terapist ve danışanın rolünü inceleyeceğiz. 1. Motivasyon Terapi almayı, Hakan Türkçapar "Bilişsel Davranışçı Terapi" kitabında yeni bir dil öğrenmeye benzetiyor. Eğer sizi yeni bir dil öğrenmeye iten bir neden yoksa veya bir neden var ama çaba göstermek istemiyor, mucizevi biçimde birinci derste o dili öğrenmeyi bekliyorsanız veya ailenizin zoruyla bir dil kursuna gidiyorsanız dil öğrenme sürecinizin zorlu olacağını tahmin etmek zor değildir. Aynı durum kekemelik terapisinde de geçerlidir. Kekemelik terapisi sanılanın aksine kişiye uygulanan yöntemler bütünü değil, sizinle birlikte yürütülen, size özgü, yani bireysel olan bir süreçtir. Terapilerde danışanıma kendi rolünü ve terapisti anlatırken "yol örneğini" kullanırım. Terapi sürecini bir yola benzetirim. Danışanlarım yolu yürüyecek, engelleri aşmak için çabalayan kişi olurken, ben onların yanında, terapi yolculuğuna eşlik eden, yolda gözden kaçırdığı şeyleri hatırlatan, bazı önerilerde bulunan, bazı farkındalıklar kazanmasına yardımcı olan kişi olurum. Evet, kabul ediyorum. Terapiye başlama kararı vermek, nereden ve nasıl başlayacağını düşünmek zor ve endişeli bir süreç olabilir. Ama kekemeliğinizi, kekemeliğinizden dolayı hayatınızda oluşan zorlukları değiştirmek sizin elinizde. Bu yazıyı okumak, kekemeliğinizi araştırarak kekemeliğinizi değiştirmek istediğinizin güzel bir örneği ve en önemli adımı olabilir. Terapi almayı düşünüyorsanız, bu serinin devam yazısını yani terapist seçerken nelere dikkat etmeniz gerektiğini okuyabilirsiniz.
Devamını oku
- Çocuğunuzla Konuşmanın Gücü | Peki Nasıl Konuşalım?
- Çocuğunuzun beynini inşa etmek, nasıl bir insan olacağını, hangi derslerde başarılı olacağını, problem çözme ve aktif düşünme becerisini geliştirmek sizin elinizde. Peki nasıl? Konuşarak! Evet, yanlış duymadınız konuşmak. Bazı okuyucular şöyle düşünebilir. "Eee, ben konuşuyorum ama çocuğum konuşmuyor.", "Eee, ben konuşuyorum ama çocuğum sıkılıyor." Bu yazıyı okurken kendinizi izlemenizi, çocuğunuzla iletişim kurarken nasıl yaklaştığınızı hatırlamanızı isteyeceğim. Acaba gerçekten çocuğunuzla konuşuyor musunuz? Çocuğunuzla konuşmak ve iletişim kurmak her yaşta çok önemliyken, ilk 3 yaşta kritik öneme sahiptir. Bu konu önemli ve kapsamlı bir konu olduğu için, bir seri halinde yazılarımı sizlerle paylaşacağım. Her yazı serimizde bir tane değiştirilmesi gereken davranış ve istenilen/etkili davranışı iki senaryo üzerinden ele alacağız. Ayrıca bu konuyla ilgili videolar yayınlayarak daha detaylı bir şekilde bu seriyi inceleyeceğiz. 1. Emir Cümleleri Dur! Yapma! Haydi Söyle! Amcanlara bay bay yap! Hadi evden çıkmamız lazım. Hazırlan! Yukarıdaki kalıplardan kaç tanesini kullanıyorsunuz? Yukarıdaki kalıpları kullanarak çocuğunuzun size hangi kelimeyi söylemesini ve ne öğrenmesini bekliyorsunuz? Evet, ebeveynler çocuğun öğrendiği bir davranışını başkalarıyla paylaşmak istiyor ve "Hadi amcana bay bay yap." diyor olabilir. Ama bu çocuğunuzun yeni bir şey öğrenmesini sağlamadığı gibi, iletişim baskısı oluşturarak o davranışı yapmak istememesine hatta o sözcüğü kullanmak istememesine yol açabiliyor. Şimdi bir örnekle iki davranışı ele alacağız; Çocuğumuzun ismi Zehra olsun; Zehra 2 yaşında. Zehra ve ailesi bir pazar akşamı dedesini ziyarete gitsinler. Oradan ayrılma zamanı gelsin. Herkes kapının önünde ve vedalaşma anı geldi. I. Senaryo Anne: "Hadi kızım, dedene 'Bay bay dede' de. 'Bay bay, hadi bay bay yap!'" Baba: "Kızım, dede desene. Bak dedesi, hadi bayy bayyy!" II. Senaryo Anne ve baba dedeye, "bay bay" diyerek Zehra'ya model olurlar. Bunu eğlenceli bir şekilde, öğretme amacı olmadan eğlenceli sesler kullanarak yaparlar. Siz Zehra olsaydınız, hangi durumda olmak isterdiniz? Hangi durumda eğlenir ve o hareketi yapmaya katılmak isterdiniz? "Dedene bay bay de!" demek yerine, bir yerden ayrılırken bu seremoniyi eğlenceli hale getirip, çocuğunuza model olabilir, çocuğunuzun öğrenme sürecinde çocuğunuzu teşvik edebilirsiniz. Mesela eğlenceli bir şekilde, ortamdaki herkese el sallayarak adlandırın; "Bay bay ... amca, bay bay ... teyze, ... kardeş." Çocuğunuzu bir şeyler söyletmek için zorlamayın, model olun.
Devamını oku