Kekemelik Ameliyatı image
Kekemelik Ameliyatı
Bu yazı, bazı okuyucaları rahatsız edebilir. Yazıyı okumadan önce, bu faktörü göz önünde bulundurmanız önerilir.  Kekemelik, Antik Mısır’dan günümüze kadar gizemini sürdüren bir olgudur. Yüzyıllar boyunca, insanlar kekemeliğe neyin neden olduğunu bulmaya çalışarak farklı tedavi yöntemleri denemişlerdir. Denenen bu tedavi yöntemlerinden, hiçbiri "ameliyatlar" kadar ilginç ve sonrasında yaşananlar kadar ürkütücü olmamıştır. Bu yazımızda, geçmişte kekemeliği tedavi ettiği düşünülerek yapılan ilginç ameliyatları inceleyeceğiz. 20. Yüzyıla kadar; kekemeliğin, dil organındaki anomalilerden kaynaklandığı düşünülüyordu. Bu anomaliler hakkında da farklı teoriler hakimdi. Bazıları; kekemeliği, dilin ve ses telinin spazmodik (bu kasların elde olmadan istek dışı kasılması) durumda olmasına, frenulum linguale'nin yani dil altı bağının kısa olmasına hatta dilin büyük olmasına bağladılar. Beates gibi bazı araştırmacılar, kekemeliğin bu nedenlerini ortadan kaldırmak için, ameliyatlardan daha insancıl ama etkisiz olan aparatlar icat ederken (Bkz., Şekil 1); Dieffenbach gibi bazı doktorlar da, dildeki spazmodik durumu gidereceğini düşündüğü ameliyatlar uyguladı. Şekil 1. Aparat, Beates, 1851. Dilin ve ses telinin spazmodik hareketini engelleyen, dudakların kapanmasına, dilin dişlere ve damağa fazla temasına izin vermeyen aparat. Kekemelik Tedavisi İçin Yapılan Ameliyatlar Aslına bakarsanız, ameliyat fikri 19. Yüzyıldan çok önce, 6. Yüzyılda ortaya atıldı. Kral Justinianus'un doktoru Amidalı Aetius, kekemeliğin tedavisi için "frenulum linguale (Bkz., Şekil 2)" dediğimiz dil altı bağının kesilmesini önerdi. Bu fikri ilk deneyen kişinin ise, erkek kardeşi kekeme olan, Alman cerrahisinin babası Fabricius Hildanus olduğu düşünülüyor. 1608 yılında Hildanus, erkek kardeşinin dil altı bağını kesti. Kardeşinin durumu ve bu ameliyatın 19. yüzyıla kadar başkaları tarafından denenip denenmediği ise hala bilinmiyor.   Şekil 2. Frenum 19. yüzyıla gelindiğindiyse, doktorların cerrahi becerilerinde hızlı bir gelişme görüldü. Daha birkaç yıl önce tedavisi imkansız olan bozukluklar, ameliyatla tedavi edilmeye başlandı. İşte bizim hikayemiz de tam olarak burada başlıyor. Ama farklı bir ameliyatla: şaşılık ameliyatı. Hikayemizin ana karakteri Berlin Üniversitesi'nde, klinik cerrahi alanında profesör ve saygın bir cerrah olan Johann Frederick Dieffenbach. Dieffenbach, 1839 tarihinde Anthony White'ın şaşılık tedavisi için önerdiği, göz kaslarının kesilmesi fikrini ilk defa bir insan üzerinde denedi. Şaşılık ameliyatından sonra, aklına bir fikir geldi: kekemelik tedavisi için dil kaslarının deri altından kesilmesi. Dieffenbach, aklına gelen fikri şu sözlerle anlatıyor:  "Fikir bana kendini önerdi... Kekemeliğin, dil, yüz ve boyun kaslarıyla iletişim kuran gırtlağın spazmodik durumundan oluştuğuna inanıyorum. Bu anormal duruma dahil olan kasların inervasyonunu keserek, kekemeliği değiştirmeyi ve hatta tamamen bitirmeyi başarabiliriz. Bunu yapmanın bariz yolu; dil kökünün enine yatay bir kesit atmaktır."  Dieffenbach, aklına gelen bu fikri 17 Ocak 1841’de denedi. Hastası 13 yaşında Doenau isimli bir erkek çocuğuydu. Dieffenbach, yaptığı ameliyatı şu sözlerle anlattı: “Hasta, pencerenin karşısındaki yüksek bir sandalyede oturuyordu. Hastanın başı bir asistan tarafından dik tutuluyor aynı zamanda "retraktör (Bkz., Şekil 3)" yardımıyla ağzın açısı ayarlanıyordu. Hastanın dili ileri doğru itilirken, başka bir asistan "forseps (Bkz., Şekil 3)" yardımıyla hastanın dilini tutuyordu. Bu sayede dil sabitlendi ve enine sıkıştırıldı. Hastanın dilini, sol elimin işaret ve baş parmağıyla enlemesine sıkıştırdım ve dili kaldırdım... Bistüri ile dili doğrudan yukarıya doğru kestim, dili ikiye böldüm.. Ameliyat bitimine doğru, hasta oldukça baygın bir hale geldi. Daha sonra yuttuğu büyük miktarda kanı kustu. Ağzını suyla yıkar yıkamaz, ameliyattan önce söyleyemediği kelimeleri söylediğini duymak beni son derece memnun etti."  Şekil 3. Solda retraktör. Cerrahi operasyonlarda, cerrahi müdehaleyi yapabilmek için, müdehale edilecek yara ve ya kesi bölgesindeki, yağ veya et tabakasını, iki yana ayırmaya, çekmeye ve ya sabit tutmaya yarayan cerrahi alet.Sağda forseps. Ameliyatlarda dokuları tutmakta kullanılır. Anestezide kullanılan ve ağrı kesici özelliği olan "nitröz oksit" ve "kloroform"un 1844'de keşfedildiği, eterin ilk kez 1843'de kullanıldığı düşünüldüğünde, ameliyatın oldukça sancılı geçtiği tahmin edilebilir. Şekil 5'de Dieffenbach'ın ameliyat prosedürünü anlatan bir çizim vardır.   Şekil 5. Dieffenbach (1841) tarafından kekemeliği tedavi etmek için uygulanan cerrahi bir prosedürün çizimleri Haberlerin Fransa'ya Ulaşması Dieffenbach yaptığı ameliyat sonrasında, hastasıyla konuştuğunda, hastanın tamamen iyileştiğini düşündü ve meslektaşlarına durumu şu sözlerle bildirdi: “Öncelikle sıkıntılı tartışmalardan kurtulmak için, kekemelik ameliyatımı ilk olarak 7 Ocak 1841'de, 13 yaşındaki Doenau'ya yaptığımı ve hastanın tamamen iyileştiğini beyefendi meslektaşlarıma bildiririm.” Görüldüğü gibi Dieffenbach, kendisini yeni ve devrim niteliğinde bir ameliyatın mucidi olarak gördü. Çünkü Dieffenbach, ameliyatın hemen sonrasında duyduğu konuşmanın, sürekli olarak korunacağını yani kişinin bundan sonraki hayatında da kekelemeyeceğini düşünüyordu ama yanıldı.  Dieffenbach, “Instut de France”a ameliyat tekniğini daha detaylı anlattığı bir yazı yazdı. Bu yazı Fransa’ya ulaştığında tedavi olmak isteyen kekemeler, cerrahlara başvurdu. Cerrahlar da bu yoğun talebe karşılık verdiler. Yapılan Çeşitli Ameliyatlar Haberler Paris’e ulaştığında, her cerrah kendine göre bir ameliyat tekniği uyguladı. Literatür bize, kekemelik ameliyatı yapan cerrah sayısı kadar farklı ameliyat tekniği olduğunu gösteriyor. Mesela Dieffenbach’ın eski öğrencisi Phillips, 6 Şubat 1841’de iki ameliyat gerçekleştirdi. Ameliyatlarında kullandığı teknik, hastanın dilinin altında bulunan "genio-glossus (Bkz., Şekil 6)" kaslarını kesmekti. Resim 6. Genioglossus kası. Kafanın yandan görünümü. Fransız anatomist ve cerrah Velpau ise, 14 Şubat 1841’de halka açık bir şekilde ameliyat yaptı. Ayrıca Velpau, dilinin büyük olduğunu düşündüğü bir hastasının, dilinin ön kısmından üçgen bir parça kesti. Ancak daha sonra kendisi kekemelikle ilgili yapılan ameliyatlara karşı çıkacaktı.İdrar ve üreme yolları cerrahisinde ünlü olan Amussat’ın ise iki tane farklı tekniği vardı. Birinci tekniği, hastaların dil altında bulunan genioglossus (Bkz., Şekil 6) ve hyoglossus (Bkz., Şekil 7) kaslarının kesilmesi iken; ikinci tekniği, frenulum linguale (Bkz., Şekil 2)’nin alt çene ile bağlantısını kesmekti. Şekil 7. Hyoglossus kası. Kafanın yandan görünümü. İngiliz cerrah Yearsley ise, bu konuya daha farklı bir açıdan yaklaştı. Yearsley, kekemeliğin gırtlaktan gelen havanın dışarı atılamamasından dolayı olduğunu düşündüğü için hastalarının bademciklerini aldı. Kekemeler, ameliyat olmak için farklı cerrahlara koşarken, cerrahlar da kendi aralarında tartışmaya başladı. Guersant gibi bazı cerrahlar, uygulanan yöntemlerin tehlikeli ve etkili olmadığını söylerken; Amussat ameliyat ettiği kekeme hastalarını, ameliyattan kısa bir süre sonra, cerrahların karşısına çıkarıyor ve yönteminin işe yaradığını ispatlamaya çalışıyordu. Yearsley gibi bazı cerrahlar da, ilk ameliyatı Dieffenbach'ın değil kendisinin yaptığını iddia ediyor ve bu durumu kanıtlamaya çalışıyordu. İşler bu durumdayken korkulan olay oldu.  Hasta Ölümleri Ameliyatlar, hız kesmeden devam ederken, 29 Nisan'da Amussat'ın genioglossus (Bkz., Şekil 6) ve hyoglossus (Bkz., Şekil 7) kaslarını keserek ameliyat ettiği hastası 17 Mayıs'ta öldü. Bu sırada Dieffenbach, Berlin'deki cerrahları ve doktorları ameliyat esnasında kan kaybına karşı dikkatli olmaları konusunda uyarıyordu. Kısa süre sonra ise Dieffenbach’ın korktuğu olay başına geldi. Genç bir tıp fakültesi öğrencisi, kekemeliğinden kurtulmak için, Dieffenbach'a başvurarak ameliyat olmak istedi ve hayatını kaybetti. Bu durumdan haberdar olan doktorlar ve ameliyat olan hastalarını uzun süreli dönemde inceleyen cerrahlar "herhangi bir kasın kesilmesinin kekemeliği tedavi etmediği"ni fark etmeye başladılar. Aynı zamanda Amussat ve Yearsley gibi cerrahlar, hastaların ameliyattan hemen sonraki konuşmalarını dinliyerek hastaların tedavi olduğuna ikna oluyorlardı. Yani hastaların ilerleyen zamanlardaki konuşması hakkında bilgileri yoktu. Hastalarını uzun süreli dönemde izleyen Velpau gibi cerrahlar ise, ameliyatla ilgili fikirlerini değiştirerek ameliyatın fayda sağlamadığını bildirdiler. Bu durum birçok Fransız ve Alman cerrahın şevkini kırdı. Paris'teki tıp çevrelerinde cerrahi tedaviye heves azalsa da, ülkenin daha ücra köşelerinde ameliyat furyası uzun süre devam etti. Bu cerrahların çoğu, kekemelerin bu ameliyatlardan fayda sağlayacağı varsayımıyla ameliyat yaptı. Ama yanıldılar. Maalesef şu an bile, bazı danışanlarımızdan "dil altı bağım kesilirse kekemeliğim bitermiş" cümlesini duyuyorum. Ne yazık ki bu çağ dışı ve etkisiz yöntemi öneren ve uygulayan şu an bile onlarca kişi var. Yazının sonuna gelirken hepinizin aklına şu soru takılmış olabilir: “Eee, ameliyat sonrasında kekemeler neden akıcı konuşmaya başladı?” Aslında bu sorunun farklı olası cevapları olabilir. Yazıda da gördüğünüz gibi cerrahlar, hastaların konuşmasını ameliyatın hemen sonrasında gözlemlediler. Hastaların ameliyatın hemen sonrasında, fiziksel şokun etkisinde kaldığı düşünülüyor. Yani ağız içindeki yaralar sebebiyle daha kontrollü, yavaş ve doğal olmayan bir şekilde konuşan hastaların kekemelikleri azalmış olabilir. Biliyoruz ki, yavaş ve doğal olmayan bir konuşmayla kekemelerin akıcılıklarında artış olabilir. Ama bu kekemeliğin bittiği ve tedavi edildiği anlamına gelmez. Hatta bu olay ile ilgili ilginç bir anekdot da anlatıyor. Yearsley'in ameliyat edip kekemeliğinin bittiğini belirttiği hastasının öğretmeni, öğrencisinin kekemeliğinin geçmediğini söyledi. Yearsley ise vakaları uzun süreli dönemde izlemeden, sonuçlarını çok hızlı yayınladığını kabul etti. Ama öğretmenin yalan söylediğini hatta ameliyatını eleştirelerin para aldığını iddia etti. Sonuç Eski zamanlardan kalma kekemelik olgusu konuşma kadar eski olup her sosyal grupta bulunur. Dili nasıl ürettiğimiz, nasıl edindiğimiz halen bilinmez olduğu için kekemelik ve diğer konuşma bozuklukları daha az anlaşılmış ve hakkında birçok teori üretilmiştir. Kekemeliğin "neden" ortaya çıktığına dair teoriler de bazı "tedavi" yöntemlerini hayata geçirmiştir.   Bilimin ilerlemesiyle şu an biliyoruz ki; kekemeliğin nedeni "fizyolojik bir sorun"dan kaynaklı değildir. Yani kekemelerin dillerinde veya konuşma yapılarında herhangi bir sorun olduğu için kekelemeye başlamazlar. Bu yüzden de dil kaslarının veya dil altı bağının kesilmesi kekemeliği tedavi etmez. Şu an net olarak kekemeliğe neyin sebep olduğunu bilemesek de yapılan çalışmalar, nörolojik faktörlerin üzerinde duruyor. Şu an biliyoruz ki; kekemeliğin net bir tedavisi olmamakla birlikte bu durum dil ve konuşma terapisiyle kontrol altına alınabiliyor. Yani kekemeliğinizden şikayetçiyseniz, başvuracağınız uzman bir dil ve konuşma terapistidir.  
Devamını oku
Kekemelik | Terapist Seçerken Nelere Dikkat Etmelisiniz? image
Kekemelik | Terapist Seçerken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
Kekemelik terapisine başlamaya karar verdiyseniz serinin ilk yazısını okudunuz, motivasyonunuz olduğuna ve kekemeliğiniz için bir adım atmaya karar verdiniz demektir. Tebrikler! Şimdi ikinci en önemli konu terapisti nasıl seçeceğinizdir. Eminim hepiniz Instagram’da, Youtube’da hatta sokaktaki reklam tabelalarında kekemelikle ilgili birçok yazıya veya ilâna denk gelmişsinizdir.  Peki bunlardan hangisinin sizin için doğru olduğuna nasıl karar vereceksiniz?  Terapist seçimi, kekemelik terapisinde çok önemlidir. Terapistle olan uyumunuz ve uygulanan teknikler, terapinizi şekillendirecek ve terapinin verimini büyük ölçüde değiştirecektir. Peki size en uygun ve doğru terapisti nasıl seçersiniz? 1. Diploma Terapist seçerken göz önünde bulundurmanız gereken en önemli madde terapistin eğitimidir. Terapistinize şikayetinizi bile anlatmadan önce diplomasını, hangi üniversiteden ve hangi bölümden mezun olduğunu sormanız çok önemli. Bunu sorarken ayıp olur mu diye düşünmenize gerek yok, eğitimine güvenen bir terapist size gönül rahatlığıyla eğitimi ile ilgili detayları verecektir. Ne yazık ki yıllar boyunca alakasız meslek grupları kekemelikle ilgili çalışmış (!) hatta bir meslek sahibi bile olamamış kişiler, kekemeliği tedavi edeceklerini söyleyerek kurslar açmış ve umut tacirliği yapmışlardır. Maalesef günümüzde de bu tarz yerler varlığını sürdürmektedir. Her çağdaş ülkedeki gibi ülkemizde de Dil ve Konuşma Terapisi lisans bölümü bulunmaktadır. Bu lisans programında da danışanlara bilimsel yöntemler uygulanmaktadır. Gitmeyi planladığınız kurum ve kişilere mutlaka diğer işlerinizde olduğu gibi, konu hakkındaki ehliyetinin yani diplomasının sorulması gerekir. Nasıl ki tıp diploması olmayan birinin size kalp ameliyatı yapmasına izin vermeyeceğiniz gibi; ilişkilerinizi, işinizi ve psikolojinizi, kısacası hayatınızı büyük ölçüde etkileyen kekemeliğiniz için de diplomalı bir dil ve konuşma terapistinden yardım almanız çok önemlidir. Bu sayede hem hayal kırıklığı yaşamamış hem de bu tarz para tuzaklarına düşmemiş olursunuz. Ayrıca bu tarz yerleri denemek, her yolu denedim ama kekemeliğimde bir ilerleme olmuyor diye düşünmenize sebep olup, kekemeliğinizi ve hayatınızı olumsuz şekilde etkileyebilir.  Terapistiniz; Dil ve Konuşma Terapisi veya Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı diplomasına sahip olmak zorundadır. Farklı bir meslek grubu, kekemeliğinizle ilgili size herhangi bir müdahalede hatta öneride bile bulunamaz. 2. Terapi Bitişi İçin Süre Verilmemesi Evet, terapi sürecine başlarken bu terapinin süresinin ne kadar süreceğini merak ediyor olmanız kadar doğal hiçbir şey yok. Bir de reklam tabelalarında, sosyal mecralarda maruz kaldığımız; "14 günde kekemeliğe son!" yazılarıyla, tedavi için bir süre belirtilmesini bekliyor olabilirsiniz. Kekemeliğinizin değerlendirilmeden, kekemelikle ilgili oluşan duygu düşünceleriniz bilinmeden ve daha sizi tanımadan bir süre verilmesi sizce mantıklı mı? Eğer bir kişi; daha sizi görmeden terapi için bir süre verdiyse ("Tamam tamam, 1 ayda hallederiz bu sorunu" gibi) lütfen oradan koşarak uzaklaşın. Kimse kekemeliğinizi, kekemelikle ilgili duygu ve düşüncelerinizi, kekemelik hikayenizi ve daha birçok unsuru bilmeden ne yapmanız gerektiğini söyleyemez. Terapi programı bireyseldir ve kişiye göre hazırlanmalıdır. Terapi programı bireysel olduğu için, süre de kişiden kişiye göre değişmektedir. 3. Klinik Uyum Terapistin diplomasını gördünüz, hala sorgulama süreciniz bitmiyor. Terapi bir süreçtir ve bu süreç boyunca sorgulanması gereken önemli noktalardan biri de klinik uyumdur. Terapi devam ediyor ama "olmayan bir şeyler var" gibi hissediyor olabilirsiniz. Terapist, danışan ve ailenin uyum içinde çalışması, danışanın kekemelikle ilgili duygu düşüncelerini terapistine rahatça ve güvenerek anlatması, ailenin aklına takılan sorulara yanıt bulması ve kişiler arasında uyum olması çok önemlidir. Klinik uyumun olmadığı durumlarda, terapilere katılmak istemeyebilir veya terapiden çıkınca mutlu hissetmeyebilirsiniz. Böyle bir durum yaşıyorsanız, bu durumu düşünmeniz ve nedenlerini sorgulamanız gerekir. Mutlu olmadığınız bir ortamda bir şeyler edinmeniz ve kendinizi açmanız çok zor olacaktır. Böyle bir sorunu çocuğunuz yaşıyorsa, neden seanslara katılmak istemediğini çocuğunuza sorabilir, bu durumu terapistinizle paylaşabilir ve bu durum hakkında neler yapmanız gerektiğini tartışabilirsiniz. Çözüm, çocuğunuzu zorla seansa götürmek değildir. Bu tarz sorunları ve aklınızdakileri terapistinizle paylaşıp bir çözüm yolu arayabilirsiniz. Böylesi durumlarda uygulanan yöntemin değiştirilmesi, terapi sıklığı/süresi değişikliği veya terapist değişikliği çözüm olabilir. 4. Uygulanan Teknikler Terapide ne tür teknikler uygulanıyor? Bu teknikleri günlük hayatınızda uygulayabiliyor musunuz? Kekemelikle ilgili duygu ve düşüncelerinize terapi seanslarında yer veriliyor mu?  Eğer terapi seansında sürekli şiir/kitap okuyup, nefes egzersizi çalışıyorsanız, güncel olmayan teknikleri deniyorsunuz demektir. Terapi seanslarında bilimsel ve güncel çalışmaların uygulanması gereklidir. Güncel ve bilimsel yaklaşımlarda sesli kitap okumak, ağız içine kalem koyarak okuma yapmak, nefes egzersizleri veya mum üfleme vb. yoktur. Şu an bilimsel ve güncel yaklaşımlar; kişinin kekemeliğini tanıması, kekemelikle ilgili duygularını/düşüncelerini tanıması, günlük hayatta uygulanabilir konuşma tekniklerinin kullanımını içerir.  Güncel ve bilimsel yaklaşımların uygulanmadığı durumlarda; "Ne yapsam bende işe yaramıyor!" düşüncesiyle kişilerde umutsuzluk görülebilir. Bu umutsuzluk, kekemeliği ve kaçınma davranışlarını artırarak kişinin sosyal ilişkilerde zorluk yaşamasına sebep olabilir. Bu yüzden terapi süreci boyunca uygulanan tekniklerin üzerinizde nasıl bir etki yarattığını izlemeniz ve bu izlenimlerinizi terapistinizle paylaşmanız gereklidir. Şehrinizde size uygun bir dil ve konuşma terapisti yoksa veya terapi almak istediğiniz terapist başka bir şehirdeyse online terapiyi düşünmenizi öneririm. Online terapi ile ilgili aklınızda soru işareti varsa ilgili yazıyı okuyabilirsiniz. Bu yazıyla ilgili soru ve düşüncelerinizi yorumlarda belirtebilirsiniz.
Devamını oku
Çocuğumun Konuşması Anlaşılmıyor. Ne Zaman Uzmana Başvurmalıyım? image
Çocuğumun Konuşması Anlaşılmıyor. Ne Zaman Uzmana Başvurmalıyım?
Çocuğunuz, farklı bir ortama girdiğinde çevredekilerden "Ne diyor?" sorusunu sıklıkla duyuyor ve ne yapacağınızı, kime başvuracağınızı bilmiyor olabilirsiniz. Bu yazımızda anlaşılırlık problemini inceleyeceğiz. Çocuklar, konuşmayı hata yaparak ve hatalarını düzelterek öğrenirler. Erken dönem çocuklukta, çocuğunuzun bazı sesleri üretemediğini ve sözcükleri yanlış söylediğini fark etmişsinizdir. Hatta bu, size çok tatlı bile gelmiş olabilir. Son dönemde bazı ünlülerin, çocuklarının yanlış söylediği kelimeleri dövme yaptırdığını da görmüşsünüzdür belki. Peki bu yanlışlar ne zaman bitmeli ve biz ne zaman endişe duymaya başlamalıyız? Her sesin belli bir edinim zamanı vardır. Bazı sesler erken dönmede edinilirken (/t/, /p/), bazı sesler (/r/) ise daha geç dönemde edinilir. Yani çocukların, sözcüklerde ve seslerde yaptığı hataları belli bir yaşta düzeltmesi beklenir.  Bazı çocuklar bu aşamada zorlanıp hatalı üretimler yapmaya devam ediyor ve yardıma ihtiyaç duyuyor olabilir. Yaşa uygun olmayan görülen bu hataların bütününe "sesletim ve ses bilgisi bozukluğu" adı verilir. Peki, hangi yaşta bu hataları normal olarak görmeyiz? Çocuğunuz; 2 yaşına geldiyse konuşma anlaşırlığının yaklaşık %50 oranında anlaşılır olmasını bekleriz. 3 yaşına geldiğinde bu oranın %75'e yükselmesini bekleriz. Yani çevredekiler ve siz çocuğunuzu rahatlıkla anlıyor olmalısınız. 4 yaşına geldiğinde bu oranın %100'e yakın olmasını bekleriz. Yani çocuğunuzun anlaşılırlığı bir yetişkin anlaşılırlığı kadar olmalıdır. Eğer bu yaşlarda bir gecikme olduğundan dolayı endişe duyuyorsanız, bir dil ve konuşma terapistine başvurarak detaylı bir değerlendirme talep edebilirsiniz.
Devamını oku
Online Terapi Nedir? Sizin İçin Uygun Mu? image
Online Terapi Nedir? Sizin İçin Uygun Mu?
Bulunduğunuz şehirde bir dil ve konuşma terapisti yok. Bu yüzden online terapi almak istiyor veya bulunduğunuz şehirde yol ve zamandan tasarruf etmek için çocuğunuzun online terapi almasını istiyorsunuz. Ama aklınızı kurcalayan bazı sorular var: Online terapi, yüz yüze terapi kadar etkili olur mu? Çocuğum online terapide dikkatini toplayabilir mi ve terapi etkili olur mu? Online terapi almak zaman kaybı mıdır? Yüz yüze terapi daha mı etkili, daha mı iyidir? Bu yazıda, yukarıdaki sorulara cevap bulabilirsiniz. Covid-19 salgınıyla birlikte birçok işimizi online bir şekilde halletmeye başladık. Bazılarımız iş yerimizde online bir şekilde çalışma hayatına geçtik. Hatta çocuklarımız online bir şekilde okula gitmeye başladı. Bu durum hepimiz için normalleşti. Tabii durum böyle olunca online terapilerin de uygulanma sıklığı arttı. Online terapi, danışan ve terapistin internet teknolojisini kullanarak, farklı platformlarda terapi yapmasıdır. Online terapinin etkililiği uzun yıllardır araştırılmakta ve bazı ülkelerde yoğun bir şekilde online terapi uygulanmaktadır. Bizim ülkemizde Covid-19 salgınıyla birlikte online terapiye bakış açısı değişmiş ve online terapiye ilgi artmıştır. Peki online terapi size uygun mudur? Uygunluğunu nasıl anlarsınız? Bu sorunun cevabı için aşağıdaki maddelerle, kendi isteklerinizi karşılaştırabilirsiniz. 1. Uzman Bulunduğunuz şehirde ilgili konuyla ilgili bir uzman yoksa veya sizin beğendiğiniz ve terapi almak istediğiniz uzman şehir dışındaysa, online terapi sizin için mantıklı olabilir. 2. Tasarruf Bulunduğunuz şehirde bir uzman var ama siz zamandan ve paradan tasarruf etmek istiyor, bir yerden bir yere giderken yolda zaman geçirmek, yol parası vermek istemiyor olabilirsiniz. Böyle düşünüyorsanız, online terapiyi deneyebilirsiniz. 3. Bulunduğunuz Ortam Online terapiye bağlanacağınız yer en önemli noktalardan biridir. Online terapi yapacağınız yer terapi yapmak için uygun bir yer mi bunu analiz etmeniz gereklidir. Analiz ederken; I. Çevresel gürültüler, ortamın sakinlik seviyesi II. Rahat bir ortam Bulunduğunuz ortamda duygu ve düşüncelerinizi terapiste anlatırken başkaları da bu anlattıklarınızı duyacak diye tedirgin hissediyor musunuz? Eğer bu maddelere cevabınız evet ise online terapinin etkililiği sizin için daha düşük olabilir. Tam tersi yönde, online terapi yapılacak yer kendinizi daha güvende hissettiriyor ve düşüncelerinizi daha rahat paylaşabileceğinizi düşünüyorsanız, online terapiden etki almanız daha muhtemeldir. Bir yetişkin olarak online terapi almak istiyorsanız, bu sizin için çok avantajlı olabilir. Eğer evinizde terapiye gireceğiniz sakin bir ortam, telefon / bilgisayar ve internet varsa online terapi sizin için çok etkili olabilir. Yüz yüze terapiye gelirken karşılaştığınız yol masrafı, zaman kaybı, yorgun bir şekilde seansa gelme durumlarını yaşamadan etkili bir şekilde seanslarınızı sürdürebilirsiniz. Kendi yetişkin danışanlarımın büyük bir oranı aynı şehirde olmamıza rağmen, yukarıda saydığım sebeplerden dolayı online terapi almak istiyorlar. 4. Şikâyetiniz Çocuğunuz için online terapiyi düşünüyorsanız; çocuğunuzun şikâyeti, dikkat süresi, ilgi alanları ve çocuğunuzun online terapi hakkında düşüncelerinin analiz edilmesi önemli yer tutar. Bazı vaka gruplarında (kekemelik, hızlı konuşma bozukluğu, ses bozukluğu) çocuklarla birebir seanslarımı gerçekleştirirken, bazı vaka gruplarında (gecikmiş konuşma, sesletim ve ses bilgisi bozuklukları) seans sırasında ebeveynlerin desteğini almam gereken bazı noktalar oluyor.  Bu durumda, çocuğunuzla önce bir ön görüşme seansı gerçekleştirerek, çocuğunuz online terapide fayda sağlayabilir mi, çocuğunuzun ilgi alanları neler ve çocuğunuz online terapi hakkında ne düşünüyor gibi sorulara cevap bularak çocuğunuza ve size özel bir şekilde karar alıyorum. Yani online terapinin avantajlı olduğu birçok durum var. Online terapinin size uygun olup olmadığını, bir ön görüşme seansı oluşturarak uzmanınızla birlikte belirleyebilirsiniz.
Devamını oku
Hikayeci Zarlar Oyunu image
Hikayeci Zarlar Oyunu Oyun/Kitap
Çocuğunuzun hayal gücünü desteklerken dil becerilerine yardımcı olmak ister misiniz?  Hikayeci Zarlar oyununu, okul öncesi dönemden başlayarak tüm çocuklarla oynayabilirsiniz. Oyun, çocuğunuzun hayal gücünü ve dil becerileri desteklemek amacıyla hazırlanmıştır. Aynı zamanda çocuğunuzla birlikte keyifli vakit geçirerek iletişiminizin de güçlenmesine yardımcı olur. Oyunun Amacı: Zarlardaki resimlerden hikâye oluşturmak. "Hikayeci Zarlar" oyununu ücretsiz bir şekilde aşağıdaki “Dosya İndir” bölümünden indirebilirsiniz. Ayrıca oyunun "4+" yaş ve "0-3" yaş için iki ayrı anlatımı yazımızda mevcuttur. Oyun Öncesi Hazırlık İndirdiğiniz oyunu kalın bir A3 kağıdına bastırabilirsiniz. Çocuğunuz veya siz dilerseniz şekilleri boyayabilirsiniz. Daha sonra zarları keserek, çizgiler boyunca katlayın. Ardından, çıkıntılı kısımlara biraz yapıştırıcı sürerek zarları birleştirin. Diğer beş zar için bu işlemi tekrarlayın.  Oyun için hazırsınız. 4+ Yaş İçin Nasıl oynanır? Oyuncuların hangi sırayla başlayacağı taş-kağıt-makas oynanarak belirlenebilir. İlk oyuncu 6 zarın hepsini atarak oyuna başlar.  Daha sonra içinden bir resmi hikâye oluşturmak için kullanır. Sıra  diğer oyuncuya geçer. Sıradaki oyuncu geride kalan beş zarı tekrar atar veya atılan zarların içinden bir resim seçer. Seçilen resim bir önceki oyuncunun anlattığı hikâyeyle bağlantılı olmalıdır. Yani bir önceki oyuncunun hikâyeyisi tamamlanarak yeni bir hikâye oluşturulur. Sıra diğer oyuncuya geçerek yukarıdaki aşamalar tekrarlanır.  Oyun boyunca oyuncular istedikleri hikâyeyi anlatabilir ve diledikleri kadar saçmalayabilirler. Bu oyun sayesinde çocuğunuzun dil becerileri, hayal kurma becerileri, iletişim becerileri ve problem çözme gibi pek çok alan desteklenecektir.  0-3 Yaş İçin Alternatif Oyun Önerisi  Kendiniz ve çocuğunuz için birer zar seçin. İlk önce siz başlayarak, oyunun nasıl oynanacağını çocuğunuza göstererek model olun. Zar atarken “Hooooop. Aaaaat. Zar At” şeklinde eğlenceli ve kısa ifadelerle çocuğunuza girdi sunun. Gelen resmi adlandırın. “Aaaa. Rooobot” diyerek adlandırabilirsiniz. Hatta robot taklidi yaparak çocuğunuzla daha keyifli zaman geçirip çocuğunuzun oyuna dahil olmasını destekleyebilirsiniz. “Sıra sende” diyerek çocuğunuzun sıra alma becerisini destekleyebilirsiniz. Çocuğunuz zarı sallarken yine aynı girdileri çocuğunuza sunarak, söylediklerinizi tekrarlayın. “Hooop. At. Zaaar at.” gibi. Çocuğunuz zar attığında gelen şekli “Aaa. Araba. Araba geldi. Düt düt” şeklinde etiketleyebilirsiniz. Oyun aşağıdaki becerileri keşfetme ve uygulama fırsatları sunar: Öz farkındalık Duyguları Tanımlamak Başkalarının Perspektifini Almak Empati Göstermek Başkalarına Saygı Duymak İfade Edici Dil Becerileri Geliştirme Hayal gücü Problem çözme becerisi İletişim Becerileri Sıra Alma Becerileri Ortak Dikkat Dilerseniz oyunu nasıl oynadığınızı ve nasıl hikayeler oluşturduğunuzu yorumlara yazabilirsiniz. Oyunun videosunu İnstagram hesabımdan izleyebilirsiniz. Bu oyunu beğendiyseniz, diğer oyunları da inceleyebilirsiniz. Umarım keyifli vakit geçirirsiniz.
Devamını oku
Kekemelik | Terapi Almanın 1. Kuralı: Motivasyon image
Kekemelik | Terapi Almanın 1. Kuralı: Motivasyon
Kekemelik terapisine başlamak istiyor ama bir türlü cesaret edemiyor veya terapinin size fayda sağlayıp sağlamayacağını kestiremiyor olabilirsiniz. Veya önceden kekemelik için gittiğiniz kursların, denediğiniz yöntemlerin işe yaramadığını düşündüğünüz için terapiye inanmıyor ve terapi almak istemiyor da olabilirsiniz. Eğer daha önce kekemelikle ilgili bir kursa veya terapiye gidip, işe yaramadığını düşünüyorsanız ilgili yazıyı okuyabilirsiniz. Bu yazımızda terapinin 1. kuralı olan "motivasyon" konusunu ve terapi sürecinde terapist ve danışanın rolünü inceleyeceğiz. 1. Motivasyon Terapi almayı, Hakan Türkçapar "Bilişsel Davranışçı Terapi" kitabında yeni bir dil öğrenmeye benzetiyor. Eğer sizi yeni bir dil öğrenmeye iten bir neden yoksa veya bir neden var ama çaba göstermek istemiyor, mucizevi biçimde birinci derste o dili öğrenmeyi bekliyorsanız veya ailenizin zoruyla bir dil kursuna gidiyorsanız dil öğrenme sürecinizin zorlu olacağını tahmin etmek zor değildir. Aynı durum kekemelik terapisinde de geçerlidir. Kekemelik terapisi sanılanın aksine kişiye uygulanan yöntemler bütünü değil, sizinle birlikte yürütülen, size özgü, yani bireysel olan bir süreçtir. Terapilerde danışanıma kendi rolünü ve terapisti anlatırken "yol örneğini" kullanırım. Terapi sürecini bir yola benzetirim. Danışanlarım yolu yürüyecek, engelleri aşmak için çabalayan kişi olurken, ben onların yanında, terapi yolculuğuna eşlik eden, yolda gözden kaçırdığı şeyleri hatırlatan, bazı önerilerde bulunan, bazı farkındalıklar kazanmasına yardımcı olan kişi olurum. Evet, kabul ediyorum. Terapiye başlama kararı vermek, nereden ve nasıl başlayacağını düşünmek zor ve endişeli bir süreç olabilir. Ama kekemeliğinizi, kekemeliğinizden dolayı hayatınızda oluşan zorlukları değiştirmek sizin elinizde. Bu yazıyı okumak, kekemeliğinizi araştırarak kekemeliğinizi değiştirmek istediğinizin güzel bir örneği ve en önemli adımı olabilir. Terapi almayı düşünüyorsanız, bu serinin devam yazısını yani terapist seçerken nelere dikkat etmeniz gerektiğini okuyabilirsiniz.
Devamını oku