Kekemelik Ameliyatı image
Kekemelik Ameliyatı
Bu yazı, bazı okuyucaları rahatsız edebilir. Yazıyı okumadan önce, bu faktörü göz önünde bulundurmanız önerilir.  Kekemelik, Antik Mısır’dan günümüze kadar gizemini sürdüren bir olgudur. Yüzyıllar boyunca, insanlar kekemeliğe neyin neden olduğunu bulmaya çalışarak farklı tedavi yöntemleri denemişlerdir. Denenen bu tedavi yöntemlerinden, hiçbiri "ameliyatlar" kadar ilginç ve sonrasında yaşananlar kadar ürkütücü olmamıştır. Bu yazımızda, geçmişte kekemeliği tedavi ettiği düşünülerek yapılan ilginç ameliyatları inceleyeceğiz. 20. Yüzyıla kadar; kekemeliğin, dil organındaki anomalilerden kaynaklandığı düşünülüyordu. Bu anomaliler hakkında da farklı teoriler hakimdi. Bazıları; kekemeliği, dilin ve ses telinin spazmodik (bu kasların elde olmadan istek dışı kasılması) durumda olmasına, frenulum linguale'nin yani dil altı bağının kısa olmasına hatta dilin büyük olmasına bağladılar. Beates gibi bazı araştırmacılar, kekemeliğin bu nedenlerini ortadan kaldırmak için, ameliyatlardan daha insancıl ama etkisiz olan aparatlar icat ederken (Bkz., Şekil 1); Dieffenbach gibi bazı doktorlar da, dildeki spazmodik durumu gidereceğini düşündüğü ameliyatlar uyguladı. Şekil 1. Aparat, Beates, 1851. Dilin ve ses telinin spazmodik hareketini engelleyen, dudakların kapanmasına, dilin dişlere ve damağa fazla temasına izin vermeyen aparat. Kekemelik Tedavisi İçin Yapılan Ameliyatlar Aslına bakarsanız, ameliyat fikri 19. Yüzyıldan çok önce, 6. Yüzyılda ortaya atıldı. Kral Justinianus'un doktoru Amidalı Aetius, kekemeliğin tedavisi için "frenulum linguale (Bkz., Şekil 2)" dediğimiz dil altı bağının kesilmesini önerdi. Bu fikri ilk deneyen kişinin ise, erkek kardeşi kekeme olan, Alman cerrahisinin babası Fabricius Hildanus olduğu düşünülüyor. 1608 yılında Hildanus, erkek kardeşinin dil altı bağını kesti. Kardeşinin durumu ve bu ameliyatın 19. yüzyıla kadar başkaları tarafından denenip denenmediği ise hala bilinmiyor.   Şekil 2. Frenum 19. yüzyıla gelindiğindiyse, doktorların cerrahi becerilerinde hızlı bir gelişme görüldü. Daha birkaç yıl önce tedavisi imkansız olan bozukluklar, ameliyatla tedavi edilmeye başlandı. İşte bizim hikayemiz de tam olarak burada başlıyor. Ama farklı bir ameliyatla: şaşılık ameliyatı. Hikayemizin ana karakteri Berlin Üniversitesi'nde, klinik cerrahi alanında profesör ve saygın bir cerrah olan Johann Frederick Dieffenbach. Dieffenbach, 1839 tarihinde Anthony White'ın şaşılık tedavisi için önerdiği, göz kaslarının kesilmesi fikrini ilk defa bir insan üzerinde denedi. Şaşılık ameliyatından sonra, aklına bir fikir geldi: kekemelik tedavisi için dil kaslarının deri altından kesilmesi. Dieffenbach, aklına gelen fikri şu sözlerle anlatıyor:  "Fikir bana kendini önerdi... Kekemeliğin, dil, yüz ve boyun kaslarıyla iletişim kuran gırtlağın spazmodik durumundan oluştuğuna inanıyorum. Bu anormal duruma dahil olan kasların inervasyonunu keserek, kekemeliği değiştirmeyi ve hatta tamamen bitirmeyi başarabiliriz. Bunu yapmanın bariz yolu; dil kökünün enine yatay bir kesit atmaktır."  Dieffenbach, aklına gelen bu fikri 17 Ocak 1841’de denedi. Hastası 13 yaşında Doenau isimli bir erkek çocuğuydu. Dieffenbach, yaptığı ameliyatı şu sözlerle anlattı: “Hasta, pencerenin karşısındaki yüksek bir sandalyede oturuyordu. Hastanın başı bir asistan tarafından dik tutuluyor aynı zamanda "retraktör (Bkz., Şekil 3)" yardımıyla ağzın açısı ayarlanıyordu. Hastanın dili ileri doğru itilirken, başka bir asistan "forseps (Bkz., Şekil 3)" yardımıyla hastanın dilini tutuyordu. Bu sayede dil sabitlendi ve enine sıkıştırıldı. Hastanın dilini, sol elimin işaret ve baş parmağıyla enlemesine sıkıştırdım ve dili kaldırdım... Bistüri ile dili doğrudan yukarıya doğru kestim, dili ikiye böldüm.. Ameliyat bitimine doğru, hasta oldukça baygın bir hale geldi. Daha sonra yuttuğu büyük miktarda kanı kustu. Ağzını suyla yıkar yıkamaz, ameliyattan önce söyleyemediği kelimeleri söylediğini duymak beni son derece memnun etti."  Şekil 3. Solda retraktör. Cerrahi operasyonlarda, cerrahi müdehaleyi yapabilmek için, müdehale edilecek yara ve ya kesi bölgesindeki, yağ veya et tabakasını, iki yana ayırmaya, çekmeye ve ya sabit tutmaya yarayan cerrahi alet.Sağda forseps. Ameliyatlarda dokuları tutmakta kullanılır. Anestezide kullanılan ve ağrı kesici özelliği olan "nitröz oksit" ve "kloroform"un 1844'de keşfedildiği, eterin ilk kez 1843'de kullanıldığı düşünüldüğünde, ameliyatın oldukça sancılı geçtiği tahmin edilebilir. Şekil 5'de Dieffenbach'ın ameliyat prosedürünü anlatan bir çizim vardır.   Şekil 5. Dieffenbach (1841) tarafından kekemeliği tedavi etmek için uygulanan cerrahi bir prosedürün çizimleri Haberlerin Fransa'ya Ulaşması Dieffenbach yaptığı ameliyat sonrasında, hastasıyla konuştuğunda, hastanın tamamen iyileştiğini düşündü ve meslektaşlarına durumu şu sözlerle bildirdi: “Öncelikle sıkıntılı tartışmalardan kurtulmak için, kekemelik ameliyatımı ilk olarak 7 Ocak 1841'de, 13 yaşındaki Doenau'ya yaptığımı ve hastanın tamamen iyileştiğini beyefendi meslektaşlarıma bildiririm.” Görüldüğü gibi Dieffenbach, kendisini yeni ve devrim niteliğinde bir ameliyatın mucidi olarak gördü. Çünkü Dieffenbach, ameliyatın hemen sonrasında duyduğu konuşmanın, sürekli olarak korunacağını yani kişinin bundan sonraki hayatında da kekelemeyeceğini düşünüyordu ama yanıldı.  Dieffenbach, “Instut de France”a ameliyat tekniğini daha detaylı anlattığı bir yazı yazdı. Bu yazı Fransa’ya ulaştığında tedavi olmak isteyen kekemeler, cerrahlara başvurdu. Cerrahlar da bu yoğun talebe karşılık verdiler. Yapılan Çeşitli Ameliyatlar Haberler Paris’e ulaştığında, her cerrah kendine göre bir ameliyat tekniği uyguladı. Literatür bize, kekemelik ameliyatı yapan cerrah sayısı kadar farklı ameliyat tekniği olduğunu gösteriyor. Mesela Dieffenbach’ın eski öğrencisi Phillips, 6 Şubat 1841’de iki ameliyat gerçekleştirdi. Ameliyatlarında kullandığı teknik, hastanın dilinin altında bulunan "genio-glossus (Bkz., Şekil 6)" kaslarını kesmekti. Resim 6. Genioglossus kası. Kafanın yandan görünümü. Fransız anatomist ve cerrah Velpau ise, 14 Şubat 1841’de halka açık bir şekilde ameliyat yaptı. Ayrıca Velpau, dilinin büyük olduğunu düşündüğü bir hastasının, dilinin ön kısmından üçgen bir parça kesti. Ancak daha sonra kendisi kekemelikle ilgili yapılan ameliyatlara karşı çıkacaktı.İdrar ve üreme yolları cerrahisinde ünlü olan Amussat’ın ise iki tane farklı tekniği vardı. Birinci tekniği, hastaların dil altında bulunan genioglossus (Bkz., Şekil 6) ve hyoglossus (Bkz., Şekil 7) kaslarının kesilmesi iken; ikinci tekniği, frenulum linguale (Bkz., Şekil 2)’nin alt çene ile bağlantısını kesmekti. Şekil 7. Hyoglossus kası. Kafanın yandan görünümü. İngiliz cerrah Yearsley ise, bu konuya daha farklı bir açıdan yaklaştı. Yearsley, kekemeliğin gırtlaktan gelen havanın dışarı atılamamasından dolayı olduğunu düşündüğü için hastalarının bademciklerini aldı. Kekemeler, ameliyat olmak için farklı cerrahlara koşarken, cerrahlar da kendi aralarında tartışmaya başladı. Guersant gibi bazı cerrahlar, uygulanan yöntemlerin tehlikeli ve etkili olmadığını söylerken; Amussat ameliyat ettiği kekeme hastalarını, ameliyattan kısa bir süre sonra, cerrahların karşısına çıkarıyor ve yönteminin işe yaradığını ispatlamaya çalışıyordu. Yearsley gibi bazı cerrahlar da, ilk ameliyatı Dieffenbach'ın değil kendisinin yaptığını iddia ediyor ve bu durumu kanıtlamaya çalışıyordu. İşler bu durumdayken korkulan olay oldu.  Hasta Ölümleri Ameliyatlar, hız kesmeden devam ederken, 29 Nisan'da Amussat'ın genioglossus (Bkz., Şekil 6) ve hyoglossus (Bkz., Şekil 7) kaslarını keserek ameliyat ettiği hastası 17 Mayıs'ta öldü. Bu sırada Dieffenbach, Berlin'deki cerrahları ve doktorları ameliyat esnasında kan kaybına karşı dikkatli olmaları konusunda uyarıyordu. Kısa süre sonra ise Dieffenbach’ın korktuğu olay başına geldi. Genç bir tıp fakültesi öğrencisi, kekemeliğinden kurtulmak için, Dieffenbach'a başvurarak ameliyat olmak istedi ve hayatını kaybetti. Bu durumdan haberdar olan doktorlar ve ameliyat olan hastalarını uzun süreli dönemde inceleyen cerrahlar "herhangi bir kasın kesilmesinin kekemeliği tedavi etmediği"ni fark etmeye başladılar. Aynı zamanda Amussat ve Yearsley gibi cerrahlar, hastaların ameliyattan hemen sonraki konuşmalarını dinliyerek hastaların tedavi olduğuna ikna oluyorlardı. Yani hastaların ilerleyen zamanlardaki konuşması hakkında bilgileri yoktu. Hastalarını uzun süreli dönemde izleyen Velpau gibi cerrahlar ise, ameliyatla ilgili fikirlerini değiştirerek ameliyatın fayda sağlamadığını bildirdiler. Bu durum birçok Fransız ve Alman cerrahın şevkini kırdı. Paris'teki tıp çevrelerinde cerrahi tedaviye heves azalsa da, ülkenin daha ücra köşelerinde ameliyat furyası uzun süre devam etti. Bu cerrahların çoğu, kekemelerin bu ameliyatlardan fayda sağlayacağı varsayımıyla ameliyat yaptı. Ama yanıldılar. Maalesef şu an bile, bazı danışanlarımızdan "dil altı bağım kesilirse kekemeliğim bitermiş" cümlesini duyuyorum. Ne yazık ki bu çağ dışı ve etkisiz yöntemi öneren ve uygulayan şu an bile onlarca kişi var. Yazının sonuna gelirken hepinizin aklına şu soru takılmış olabilir: “Eee, ameliyat sonrasında kekemeler neden akıcı konuşmaya başladı?” Aslında bu sorunun farklı olası cevapları olabilir. Yazıda da gördüğünüz gibi cerrahlar, hastaların konuşmasını ameliyatın hemen sonrasında gözlemlediler. Hastaların ameliyatın hemen sonrasında, fiziksel şokun etkisinde kaldığı düşünülüyor. Yani ağız içindeki yaralar sebebiyle daha kontrollü, yavaş ve doğal olmayan bir şekilde konuşan hastaların kekemelikleri azalmış olabilir. Biliyoruz ki, yavaş ve doğal olmayan bir konuşmayla kekemelerin akıcılıklarında artış olabilir. Ama bu kekemeliğin bittiği ve tedavi edildiği anlamına gelmez. Hatta bu olay ile ilgili ilginç bir anekdot da anlatıyor. Yearsley'in ameliyat edip kekemeliğinin bittiğini belirttiği hastasının öğretmeni, öğrencisinin kekemeliğinin geçmediğini söyledi. Yearsley ise vakaları uzun süreli dönemde izlemeden, sonuçlarını çok hızlı yayınladığını kabul etti. Ama öğretmenin yalan söylediğini hatta ameliyatını eleştirelerin para aldığını iddia etti. Sonuç Eski zamanlardan kalma kekemelik olgusu konuşma kadar eski olup her sosyal grupta bulunur. Dili nasıl ürettiğimiz, nasıl edindiğimiz halen bilinmez olduğu için kekemelik ve diğer konuşma bozuklukları daha az anlaşılmış ve hakkında birçok teori üretilmiştir. Kekemeliğin "neden" ortaya çıktığına dair teoriler de bazı "tedavi" yöntemlerini hayata geçirmiştir.   Bilimin ilerlemesiyle şu an biliyoruz ki; kekemeliğin nedeni "fizyolojik bir sorun"dan kaynaklı değildir. Yani kekemelerin dillerinde veya konuşma yapılarında herhangi bir sorun olduğu için kekelemeye başlamazlar. Bu yüzden de dil kaslarının veya dil altı bağının kesilmesi kekemeliği tedavi etmez. Şu an net olarak kekemeliğe neyin sebep olduğunu bilemesek de yapılan çalışmalar, nörolojik faktörlerin üzerinde duruyor. Şu an biliyoruz ki; kekemeliğin net bir tedavisi olmamakla birlikte bu durum dil ve konuşma terapisiyle kontrol altına alınabiliyor. Yani kekemeliğinizden şikayetçiyseniz, başvuracağınız uzman bir dil ve konuşma terapistidir.  
Devamını oku